Bugün, tüm Hane 10 için çok önemli bir gündü. Ülkenin dört bir yanından gelen ihtilaf liderleri, Yalnız Dağ’ın zirvesindeki, Hane 10’un genel toplantı odasında buluşacaktı. Mareşalliğe terfi eden, ANATOLIAN SUN’ın lideri furkanbogoclu büyük savaş öncesi, bu toplantının yapılması gerektiğini ülke çapında bir duyuru ile bildirmişti.
Nihayet başköşe hariç her koltuk dolmuş, diplomatlar yerlerini almıştı. Haritalar masalara yerleştirilirken, sanki yıllarca orada sabit kalmış gibi ses çıkaran kilitlerin gıcırtısı eşliğinde kapı, ağır bir şekilde ve zorlukla açılmıştı. İçeriye, arkalarındaki uzun mavi pelerinleri, ellerindeki Hane 10 sancağını taşıyan mızrakları ve bir ayna gibi güneşi yansıtan parlak zırhlarıyla iki kumandan girdi. Mızraklarını yere sertçe vurup “ Mareşalimiz furkanbogoclu!”. Herkese ayağa kalkıp selam durdu.
Başındaki mareşallik tacı, belindeki Anduril’le tıpkı bir kralı andıran liderimiz emin adımlarla tahtına doğru yürüdü. Herkes yerini aldıktan, keşif erleri tüm haritaları masaya yerleştirdikten ve keşişler dışarıya çıktıktan sonra kapı sonuna kadar kilitlendi.
Toplantıdan sonra ana giriş, askerleri uğurlamaya gelenler tarafından doldurulmuştu. Daha hiçbir düşman askerinin giremediği, Minas Anor’un, üzerinde“ Söyle Dost ve öyle gir.” yazan kapısı sonuna kadar açıktı. Güneşi sıradağların üstünden yeni bir umut gibi parlayan, insanın içine huzur işleyen havası, yeniden renk alan kırları, yeşeren çiçekleri ve erken saatlerde neşeyle cıvıldayan kuşları ile bahar; sanki bize “Geldim” diyordu.
Ordularımız sanki özenle seçilmiş bir renk cümbüşü gibiydi. Bembeyaz, safkan atlarıyla, simsiyah kalın zırhları ve elinde Hane 10’un siyah sancağını gururla taşıyan askerlerimiz, düşman sancağını barındıran her kaleyi, kuleyi, suru ve geçidi yıkmaya hazırdı.
Mareşalimiz her savaş öncesi, bize cesaret ve güven veren o konuşmasını yapmak için ileri çıktı;
“Düşman, bize ‘Geçemezsin’ dedi ve tarihteki en büyük hatasını yaparak kendi kanında boğulmayı seçti. Bize sadece geçmenin ne demek olduğunu, arkasına saklanarak, güven içinde yaşadıklarını sandıkları tüm kalelerini yıkmak kaldı. Şanlı bir ölüm için, sevdiklerimiz için, savaş için, kızıl bir şafağa, kanlı bir zafere, ordular ileri!”.
Yazan: The Balrog