Doğdumuz topraklar olan Yozgat’da yaşamımızı sürdürüyorduk. Yozgat’ın düşmanlardan kurtuluşunun 154. günü dolmuştu. Eski tecrübeli askerler günlük nöbetlerini tutuyorlardı. Yeni askerlerimiz ise yarın savaş çıkacakmış gibi eğitimlerine devam ediyorlardı. Ben ise ordularımın komutanı olan DeschainRoland ile 2 gündür devam eden santranç oyunumuza devam ediyordum. Birden yaşlılar heyetinin önde gelenlerinden Srkeskin sert bir şekilde makamıma daldı. Yorgun ve öfkeliydi. Ayağa kalkıp yanına yaklaştık. Nefes nefese kalmıştı ve konuşmaya çalışıyordu.
– Kan kokusu alıyorum. Dedi.
Süvarilerimizin komutan kaşlarını catmıştı. Tam bölge kontrolü yapmak için dışarı çıkacaktı ki; içeriye iyi bir asker olan icicle girdi.
– Sarı sancak geri döndü! Karaman ve Aksaray da köylerimizi ateşe vermeye başladılar. Dedi.
Hemen kılıçlarımızı aldık ve dışarıya çıktık. Süvarilerimiz çoktan hazır olmuştu. Srkeskin doğru demişti. Hava kan kokuyordu. Bütün bölge komutanları oradaydı. Gözlerinin içindeki kini ve öfkeyi görebiliyordum. 154 gün sonra tekrar karşılaşacaktık onlarla. Herkes atlarına bindi ve Konya’ya doğru yola çıktık.
Çok az kalmıştı savaş alanına. Güney dogudan bir süvari birligi bize doğru yaklaşıyordu. Yavaşladık ve karşı karşıya geldik. Onlar Aslancem ve Boramert önderliğindeki süvarileriydi. Sarı sancakların doğuda ki cellatlarıydı onlar. Atlardan indik ve kucaklaştık. Hasret giderdik. Sarı sancak süvarilerini kılıçtan geçirmeye gidiyorlardı. Tereddüt etmeden sancağımızı büyük savaşçı olan Aslancem’e verdim.
Aslancem Al Sancağı kaldırdı ve İLERİ! dedi. Bu sefer onları yer yüzünden kazımaya karar vermiştik ve daha güçlüydük…
Yazan: DeliMuhtar